Türban...Benim pek nefret ettiğim bu kelime filmde bolca geçiyordu ama zaten Büşra'ya "başörtülü" demeye de gönlüm razı olmazdı.
İlk olarak Büşra'nın giyimi hem zenginliğiyle, hem de eğitimiyle çelişiyordu. Genellikle orta sınıfa mensup, nadiren zengin kızlar arasından da çıkabilecek bir tipti. Hatta Türkiye'ye turist olarak gelmiş, Arap coğrafyasına mensup kızlara da benziyordu.
Yaman çok sahici bir karakterdi. "Yazar" denince tasavvur ettiğim düzenle kavgalı insan profiliydi.
Su tabancası çok hoştu.Filmin sonlarına doğru bu tabancayla mistik mumları söndürüşü de harikaydı.
Otoparkta karşılaşılan yeşil sosyeteden arkadaşlar...Büşra'ya "selamün aleyküm" dediler, hoşbeşten sonra Selen'le tanışırken tekrar dediler...Çarşaflı falan olsalardı olurdu, ama böyle olmamış. Kıyafetlerine hiç girmiyorum, onlar da Arap turistlere benziyorlardı, Türk yeşil sosyetesine değil...Emek ve para harcanan bir işte böyle yanlışlar olmamalı.
Damat Ferit.. "kadına istediğini değil, ihtiyacı olanı vereceksin, o zaman her dediğini yapar" insafsızlığında, ağzı küfür dolu, iş toplantısından sonra abdest terlikleriyle gezecek kadar iğreti...Ama çok müslüman (!). Gerçek hayatta da dindarlar arasında çok farklı hayatları olanlar var, Ferit bana bunları hatırlattı, bu açıdan sahiciydi. Büşra'nın maskeli baloya gittiği akşam ise ağız dolusu bir küfür eşliğinde terk-i diyar etmesi beklenirken o, kadını için savaşmayı tercih etti, şaşırttı.
Selen'in "Büşra ile nereden tanışıyorsunuz?" a verdiği "imamhatipten" şakası çok hoştu. Yalnız ileriki bir zamanda bir an sinirle dahi olsa "ikimiz de bu arkadaşlığın saçma olduğunu biliyorduk" minvalindeki sözü kırıcıydı, kötüydü, çirkindi.
Bir ara kötü kalpli cadıya dönüşen Uzakdoğu öğreticisi Alara için de şunu söyleyebilirim "Söz konusu, erkeğini elinde tutmaksa sevgi kelebekliği teferruattır :) Bu açıdan çok sahici bir karakterdi. Büşra'nın karşısına konulan bir karakter olduğundan mesleği hayli yerindeydi.
Büşra'nın cadılar balosunda sarfettiği "Bu benim kostümüm değil" cümlesi belki de filmdeki en vurucu cümleydi. Diğerlerininki sadece kostümdü, çıkarabilirlerdi, ama onunki kimliğiydi, ondan ayrı olamazdı. Bunu ona söyleten Hitler kostümlü karakter, kostümünü gayet içselleştirmişti ya da daha doğrusu kendine yani faşistliğine uygun bir kostüm seçmişti.
"Selvi boylum al yazmalım" background unun şu yüzden seçildiğini düşünüyorum ; orada da birbirine yabancı iki kişinin aşkı vardı, Kadir İnanır dışarıdan gelmişti, Türkan Şoray'ın köyünden değildi, bir yabancıydı. Bu yüzden müzik oraya çok güzel oturmuştu. Fakat Atatürk büstünün önündeki dansı nasıl yorumlamalıyız bilemiyorum. "Bugün bir başörtülü ve bir liberal dans edebiliyorsa, bu Atatürk sayesindedir" :) ya da "Atatürk'ün açtığı yolda, farklı dünyaların insanları birlikte olabilirlerse hiç bir sorun kalmaz." Birincisi biraz zorlama olmuş olabilir :)
Büşra'da kendimi bulmadım, birçok başörtülü kız da bulmamış, film her kesimden tepkiler almış, yalnızca 15 bin kişi izlemiş (ben de fragmanlardan ötürü tepkiliydim ve sinemada izlemedim). Fakat filmin taraflı olduğunu düşünmüyorum. Büşra gayet entellektüel, komplekssiz ve düşündüğünü açıkça söyleyen bir kızdı. Yaptığı yanlışlara gelince, bu durumun gerçek hayatta karşılıkları var, bizzat karşılaştım, arkadaşlık ettim, Hiçkimse mükemmel olmadığı gibi, başörtülü kızlar da değildir, insandırlar.
Bu filmi Atatürkçü bir yönetmen çekti, bunu da dikkate alarak, taraflı olmadığını düşünüyorum, her iki tarafa da göndermeler vardı.
Yaman sahici bir karakterdi, Büşra'nın teknik eksiklikleri vardı ki bu yazıya direkt o konudan girdiğime göre çok çok önemli olsa gerek, fakat film "hem başörtülü hem entellektüel" bir karakterin başrol oynadığı bir ilkti.