Bugün gerçekleşen etkinlikte başlangıçta bir Mavi Marmara belgeseli gösterildi ki tek kelimeyle harikaydı.
"En acı olan şu; arkadaşının yüzüne bakıyorsun ama kanamasını durduramıyorsun."
"Bir insan seni bakışlarıyla ezmeye çalıştığında yapabileceğin iki şey var ; ya yere bakıp teslim olursun, ya da aynı şekilde bakarak enerjini tüketirsin, teslim olamazdım çünkü o zaman o ben olmazdım."
Bu iki söz hala kulaklarımda.
Kısa filmlerden "Güvercin" ve "Elma Dersem Uyan" ı izledim. "Güvercin" in yönetmeni, hangi yönetmenden ilham almış bilemeyeceğim ama filmi sonlandırmayarak, sonu bizim hayalgücümüze bırakmıştı. Ama bu modayı uygulayanların unuttuğu birşey var ki o da bizlerin hayalgücünü geliştirmesi gereken anaokulu çocukları olmadığımız gerçeği. Sonu hariç film gayet güzeldi ama keşke bir "son" u olsaydı.
"Elma Dersem Uyan" ı beğendim, kendisi günlük hayatta herkesin yakınında birilerinin mutlaka yaşamış olduğu bir durumdur. Bizim de komşularımızın yaşadığı, şahit olmadığım, bana sonradan anlatılan ve akabinde şahit olmadığım için hayıflandığım bir olaydır :
H ve Ö yeni evli komşularımızdır. Bir yaz akşamı gezmeden dönerler. H (bayan olan kişi) bahçedeki komşulara selam verir ve 5 dakikalık bir hoşbeşe başlar. Bu sırada Ö eve çıkar. Hoşbeşi bitirip eve dönen H kapıyı çalar fakat açan olmaz. Daha çok çalar, bir yandan telefon eder ama nafile. Korkmaya başlar. Annneme gelip durumu haber verir. Annem de kapıyı çalmaya başlamıştır. Bu esnada komşular da oraya birikmeye başlar. Herkes bağırıyor, H ağlıyor, annem kapıyı yumruklarken aynı anda tekmeliyordur da. Uzun bir müddet sonra kapı açılır. Ö bu olayı sonradan şöyle anlatacaktır ; "Bi uyandım bütün apartman karşımda." :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder