Filmi izlemem, “tesadüf” ün manasını öğrenmem ve Elif Şafak’ın “aşk” ını okumam aynı zaman dilimine tekabül etti.
Aşk tesadüfleri sever mi bilmem ama aşkın kendisi bir tesadüftür. Tesadüf “sadefe” kökünden gelir. Bir dağın iki yanının aynı tepede sonlanması gibi “kaçınılmaz buluşma” anlamı taşır. Bir inci sedefinin (aslında sedef değil sadef) iki ucunun birbiri üzerine kapanması gibi her insanı bir gün biryerde bekleyen biri var ve her insan bir gün kaderine tesadüf edecek.
Şems 40. Kuralında der ki; “Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşkın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır hasretinde.”
* Filmle ilgili yorum içermeyen bir film yazısı