26 Şubat 2011 Cumartesi

aşk tesadüfleri sever*


Filmi izlemem, “tesadüf” ün manasını öğrenmem ve Elif Şafak’ın “aşk” ını okumam aynı zaman dilimine tekabül etti.
Aşk tesadüfleri sever mi bilmem ama aşkın kendisi bir tesadüftür. Tesadüf “sadefe” kökünden gelir. Bir dağın iki yanının aynı tepede sonlanması gibi “kaçınılmaz buluşma” anlamı taşır. Bir inci sedefinin (aslında sedef değil sadef) iki ucunun birbiri üzerine kapanması gibi her insanı bir gün biryerde bekleyen biri var ve her insan bir gün kaderine tesadüf edecek.
Şems 40. Kuralında der ki; “Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşkın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır hasretinde.”
* Filmle ilgili yorum içermeyen bir film yazısı

14 Şubat 2011 Pazartesi

azadi/you are free


Azadi/you are free 2001 yapımı bir İran filmi. Islahevindeki çocukları, aileleri tarafından istenmeyen Mohsen ve Sohrab özelinde ele alıyor. Film, çocukların bir kısmının affedilip tahliye edilmesiyle başlıyor.

Islahevindeki çocuklar hem suçlu hem kurban...Onları suça iten insanlar da "suçlu" ama "kurban" olan ve bedel ödeyen sadece onlar.
Islahevindeki çocuklar, ajanslardan alınmış yakışıklı çocuklar değiller, gerçekten suçlu gerçekten kurban'lar.
"burada yemek var, dışarıda ne yapacaksın" diyecek kadar büyük, oyunlar oynayacak kadar küçükler.

Bir film sizi içine aldığında, artık gerçek hayatta istemeyeceğiniz şeyleri istemeye başlarsınız, küçük bir insandan, bir "suçlu" nun nasıl inşa edildiğini görünce, hırsızlık yapan küçük insanın daha hızlı koşmasını, yakalanmamasını ister hale gelirsiniz. Bu tam olarak öyle bir film.

Islahevi müdürü ve öğretmen hanım, Mohsen ve Sohrab için çabaladılar, oradan oraya koştular. İçinde bulundukları duruma alışmamışlardı, hergün suçlu çocuklar görmek, onların nezdinde bazı şeyleri normalleştirmemişti, kalplerini katılaştırmamıştı. Gerçek birer "öğretmen" idiler.

Beni en çok etkileyen durumlardan biri, üvey annesi tarafından istenmeyip, kovulup, hocasına "annem size birşey ikram etmediği için üzgünüm" diyen Mohsen'in ruhunda halen kalmış olan naiflikti. Mohsen, herşeye rağmen çocuk olmanın ve en çok da bu yüzden umutlu olmanın ışığında dans ediyordu.

9 Şubat 2011 Çarşamba

the tourist


'Turist' 2005 yapımı Anthony Zimmer isimli filmin 2010 yapımı Hollywood versiyonu. Genel olarak Hollywood filmleri hakkında yazılacak pek bir şey olmaz, izlenir ve biter, insana zevk verenlerinde bile sonrasında senaryo ve teknik dışında tartışılacak bir şey yoktur/yok denecek kadar azdır. Nitekim Turist de öyleydi ama bir filmin bana yapmasını en çok sevdiğim şeyi yaptı; beni şaşırttı. Ayrıca görselliğiyle beni benden aldı.

Yıllarca Angelina Jolie'yi beğenmeyip durdum. Bize empoze edilmeye çalışılagelen güzellik şablonlarından (küçük burun, büyük dudak ve bu filmle birlikte 0 beden) olduğunu söyleyip durdum. Ama bu filmde o ve Venedik seyrine doyum olmaz birer sanat harikası idiler.

Çok sevdim.