Bence filmlerin görevleri vardır, bir "dert" leri vardır, yönetmenin aktarmak istediği duygu&duygular vardır. Polisiye filmlerin görevi ise herkesin malumudur; germek ve şaşırtmak. Av Mevsimi, ne yazık ki bunlardan bağımsızdı, hasta kızın yatağı görüldüğü andan itibaren olay ben dahil birçok izleyici tarafından çözülüyordu. Bundan sonra da seyirciye düşen, karakterlerin de olayı çözmesini beklemek oluyordu. "Seyirci bilmez, oyuncu da bilmez" kuralı yönetmenin isteminden bağımsız bir halde "seyirci bilir, oyuncu bilmez" e evriliyordu.
Cem Yılmaz, bir polisiye filmde oynayabileceği en iyi rolü oynamıştı; deli polis. Ben Cem Yılmaz'ı yalnızca tek kişilik gösterilerinde komik buluyorum, filmlerinde ve başka platformlarda yaptığı espriler beni pek güldürmüyor, bu noktada, gülmek için Cem Yılmaz'ın yüzünü görmenin kafi geldiği ve filmde de ondan hep espri bekleyen güruhtan ayrı düşüyorum ve Deli Polis İdris'i yadırgamıyorum.
Şener Şen'i "gönül yarası" filmindeki karakterine benzettim ve bu babacan polisi sevdim. Okan Yalabık, "çömez"i gerçekten hakkını vererek oynamıştı, ona böyle roller zaten yakışıyor.
Film müzikleri çok güzeldi. "Benden adam olmaz" şarkısı harikaydı, ana haber bültenlerine kadar girmemiş olsa "hayde" türküsünün sahnesi de öyleydi.
Battal Bey'in eşinin de işin içinde olduğunu düşünmüştüm, yanılmışım.
Kesik kol'un, Battal Bey'in dağ evine olan yakınlığının olay çözülene dek farkedilmemiş olması bir ünlem, kesik kol'un esrarı ve bir av tüfeğiyle nasıl intihar edilebileceği ise birer soru işareti olarak kaldı bende.
"Türkler yapınca beğenilmiyor" sığlığında ve beğenmeyen herkesi oryantalist ilan eden yorumları saçma buluyorum. Örneğin polisiye bir Türk filmi olan "Gen" i çok beğenmiştim.
Bana göre şaşkınlığı ihtiva etseydi Av Mevsimi, tadından yenmezdi.